#cocuklarsporyapsin

30 Nisan 2018

Geçmişte, çok geçmişte hayatta kalmak için gereken çabayı düşündünüz mü? Su ısıtmak için ateş yakmak, çay içmek üzere çeşitli meyveler toplamak, yemek yemek için ya toprak ile uyumlu bir şekilde sebze meyve yetiştirmek ya da çıkıp yiyecek aramak, ulaşım için sürekli yürümek gereken zamanları. Peki, şimdi kentli bir ailenin günlük hafta içi programına göz atalım: Sabah bir çalar saat yardımı ile uyanıp, çocuklar önce asansöre sonra servise binerek, ufak molalar dışında genelde oturacakları sınıflarına gitmek üzere okula ulaşıp, akşama dek oturdukları; yetişkinler ise asansörlerle araçlarına veya onları ofise götürecek araçlara, ardından asansör ile ofislerine ulaşıp, uzun saatler oturacakları bir programın parçaları halinde. Adım ölçeri olan her birey (ki artık akıllı telefonlarda da bu özellik var), bu anlattığımız yöntem ile günü 1.000-2.000 adım ile bitirdiğini ölçüp gözlemleyebilir.

Peki sizce neden sürekli yerli yabancı basında, tartışma programlarında, hatta dünyaca ünlü ekonomik forumlarda dahi aktif bir hayattan bahsediliyorken, bu kadar hareketsiz bir hayatı kabul ediyoruz?
Cevabının çocukluk yaşlarında spor ile kurulmuş veya kurulmamış, kurulamamış ilişkiye bağlı olduğunu düşünüyorum. Küçüklükten beri aktif kişilerin yukarıda bahsettiğim “kentli ailenin bir günü” nün sabahına koşu, akşamına yüzme, bol yürüme gerektiren ulaşım yöntemleri, asansör/yürüyen merdiven reddi, youtube dan kısacık dahi olsa ev içi hareketlilik öğretileri ile mutlu olduklarını ve bu kişilerin çocuklarının ise küçük yaşlarda spor yapmaları, aktif olmaları ve sporu sevmeleri konusunu önceliklendirdiğini gözlemliyorum.

Tam aksi yok mu? Var. Toplumumuzda çocuklarını spordan uzak tutmaya çalışan aileler de var. Bu karar ve yönlendirmeleri için ise bir kaç belirgin sebep ile karşılaştığımı söyleyebilirim.

Bunlardan ilki, sporun akademik başarısızlığa yol açtığına dair inanç. Mühim sınavlara hazırlık yaparken yani erken çocukluk döneminin sonu, ilk gençlik döneminin başı denilen bir dönemde çocukların hem stresle başa çıkabilme, hem de aktif olabilmek adına spora en ihtiyaç duydukları dönemde, ilk vazgeçilen aktivite spor oluyor. Oysaki sporun, konsantrasyondan, deşarja varana dek, akademik alana olumlu etkilerini saymak mümkün.

Bir diğeri sporcunun entellektüel birikiminin yüksek olamayacağına dair gelişmiş önyargı. Genellemelerin tümü gibi bu da sadece yanlış olmakla kalmayıp, aynı zamanda “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” gibi doğru bir özetle de çelişmektedir.

Son olarak toplumun her alanında olduğu gibi spor alanında da cinsiyet eşitliği sahip çıkmamız gereken bir konu. Ailelerin kız çocuklarına ve erkek çocuklarına yaklaşımlarının eşit olmadığı bir alan da spor. Çocukların spor yapması, spor seçimi gibi konularda, kız çocuklarının daha narin, güçsüz, kırılgan ve korunmaya muhtaç olduklarına dair esasen çağ dışı ön yargılar da silinip gitmeye tarih olmaya mahkum.

Ailelerin spora yaklaşımı demişken, bir de diğer uçtan bahsetmeden edemeyeceğim: Çocukların mutlak kazanmasına karşı bazı ebeveynlerin duyduğu ihtiras.

Bizler yani öğretmenler, artık sahada, saha kenarında, tüm iletişim noktalarımızda ve her türlü spor eğitiminde, odağında salt kazanmayı tutmamayı, rakiplerin birbirini tebrik ve takdir ettikleri bir saygı ortamını yaratmak konusunda kararlıyız. Bu noktada ebeveynler ile iş birliğimiz ise çok önemli. Beraberce, rakibine kabalaşmış bir oyuncunun attığı golü tebrik etmediğimizde, hem minik sporcular hem de bizler kazanmaya daha yaklaşmış olacağız.

#cocuklarsporyapsin – çocuklarınızın spor yaptığı paylaşımları merakla bekliyoruz.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir