VEDA ETMENİZ GEREKEN 5 ANNE-BABA HURAFESİ

30 Kasım 2014

Ejderhalar… Dev Adamlar… Parmak çocuklar… Hafta içi her akşam yemek pişirip bir de üstüne bulaşıkları yıkayan, sonra da çocukları uyutmaya götüren, masallar ve öpücüklerle çocuklarını uyutan babalar… Bunların hepsinin bir ortak özelliği var; haklısınız, babalar kısmı da dahil olmak üzere, ejderhalar, dev adamlar… hepsi hayal ürünü. Bunlar, gerçek dışılığı alenen bilinen efsaneler. Bir de hemen her anne-babanın, daha evliliğe ilk adım attıklarından itibaren gerçek olduğuna inandıkları ebeveyn hurafeleri vardır. Bunlar öylesine kuvvetlidir ki; çoğu anne-baba için, çocuk gelişimi ile ilgili okudukları kitaplara ve hatta başkalarına verdikleri öğütlere rağmen, doğru kabul edilen bilgilerin hayata yansımasına her fırsatta engel olabilecek niteliktedirler. Ancak söz konusu, çocuklarımızın sağlıkları ve gelişimleri olduğuna göre, ebeveyn hurafelerinin ejderha, ya da dev adamlar efsaneleri kadar zararsız olduğu söylenemez. Sizler için bu hurafelerin en önemlilerini listeledik ve onlarla baş etmenin yollarını hazırladık…

HURAFE # 1
ÇOCUĞUNUZU HERKESTEN İYİ TANIRSINIZ

Doğru olan bölümü:
Çocuğunuzun muzu çok sevdiğini ama şeftaliden nefret ettiğini tabii ki sizden başka kimse bilemez. Çocuğunun mizacını, aç, kızgın ya da mutsuz olduğunda nasıl davranacağını tabii ki en iyi anne ve babası bilir. Bu gerçeği duymak için gidip bir psikologdan ya da psikiyatristten onay almaya elbette ihtiyacınız yok.

İşin aslı:
Çocuğunuzu tanıyor olsanız da, tamamen tanıdığınızı söylemek önyargılı ve sınırlı bir düşünce olurdu. Uzmanlar, ebeveynlerin subjektif olma eğilimi içinde olduklarını belirtiyorlar. Ancak diğer taraftan, farklı çocukları da gözlemleme fırsatı olan anaokulu öğretmenleri, çocuk gelişimi uzmanları, hatta gün boyu çocuğunuzla birlikte olan bakıcısı, çocuğunuzun diğer çocuklara kıyasla hangi noktalarda farklılaştığını, kendine has özelliklere sahip olduğunu daha doğru bir biçimde belirtebilir, sizlere yeni bir bakış açısı kazandırabilirler. Diğer insanların çocuklarınızla ilgili gözlemlerini önemseyin. Çünkü sizin fark etmediğiniz bir sorunu hatta gelişim geriliğini, anaokulu öğretmenleri, okul öğretmenleri ve rehberler, kısa sürede anlayabilirler. Çocuğunuzun çevresindeki diğer kişilerin uyarılarını ve gözlem sonuçlarını göz önünde bulundurarak, sağlık veya çocuğunuzun gelişimi ile ilgili diğer konularda gerekli pek çok müdahalede bulunabilir, olası sorunlara karşı önleyici tedbirler alabilirsiniz.
“Çocuğunuzu herkesten iyi tanımanız” gerçek olamayacak kadar doğaya aykırı bir inançtır. Çocuklar büyüdükçe sosyalleşir, diğerleri ile ilişki içine girerler. Çevre ile ilişki ve etkileşim başladığı andan itibaren, çocuğunuzun kişiliği de değişir, çevreye göre şekillenir. İnsan sahip olduğu adaptasyon yeteneği sayesinde yaşama devam eder ve adaptasyon da “değişim” demektir. Diğerlerinin de bulunduğu bir ortamda çocuğunuzun davranışları ortamın ve koşulların gerekliliklerine göre farklılaşacak, kendine has özelliklerin bazıları ön plana çıkarken, diğerleri geri plana geçecektir. Siz onun yanında olmadığınızda, korkuları ya da güçlü yanları ön plana çıkıyor olabilir. Bu da diğerlerinin sizin bildiğinizin dışında da bir şeyler bildikleri gerçeğini kanıtlar niteliktedir. Zaman geçtikçe ve çocuğunuz büyüdükçe, elbette ki bambaşka biri olmayacak ama “sizin” olduğunu düşündüğünüz kişi olarak da kalmayacağı kesin.

Sonuç olarak:
Çocuğunuzun gerçekte ne gibi özeliklere sahip olduğunu öğrenmeye çalışma ve anlama konusunda açık olun. Yıllar geçtikçe ve çocuğunuz büyüdükçe, cesareti, yetenekleri, duyarlılığı, hatta rüyalarıyla bile sizi şaşırtmaya devam edecektir.

HURAFE # 2
ÇOCUĞUNUZUN KİŞİLİĞİNİ ŞEKİLLENDİREBİLİRSİNİZ

Doğru olan bölümü:
Çocukların içinde bulundukları çevre koşullarının (ev ortamı, kaçıncı çocuk olduğu, anne-baba tutumları ve daha pek çok şeyin) sahip oldukları ve olacakları kişilik özelliklerini belirlediği tartışmasız bir gerçektir. Buna verilebilecek en temel örnek, belki de, evlat edilen çocuklardır. Araştırmalarda; 3 yaşlarına kadar, ağır şiddet içeren ortamlarda ilgi ve sevgiden mahrum, istismara uğrayarak büyüyen çocukların, ihtiyaçlarının karşılandığı ve sevgi ortamı sunan aileler tarafından evlat edinildikleri durumlarda, diğerleri ile sevgi bağları kurabildikleri ve kişiliklerinin de sağlıklı şekillendiği görülmektedir.

İşin aslı:
Çocukların gelişimi ve güvenliğinin sağlanması açısından, çocuğun yetiştiği ortam hayati bir önem taşımaktadır; anne-baba bu ortamın yalnızca bir bölümünü oluşturur, tamamını değil. Çocuğun genetik mirası da mizacını yüzde 30 ila 70 oranında etkilemektedir. İkiz çocukları düşünün; aynı evde hatta çoğu zaman aynı kıyafetlerle ve aynı ilgiyi görerek, aynı olayları yaşayarak büyürler; ancak daha sonra, ilerleyen yıllarda, dış görünümlerinden tutun da sevdikleri şeylere, kişiliklerine kadar ciddi farklılıklar gösterebilirler. Örnek olarak biri, herhangi bir kötü deneyimi olmamasına rağmen şiddetli bir yükseklik korkusuna sahipken, diğerinde bunun izi bile görünmeyebildiği ikiz kardeşleri gösterebiliriz.

Sonuç olarak:
Çocuğunuzun kişiliğini, kilden bir heykel yapıyormuşçasına şekillendiremezsiniz; ancak davranışlarını ve içinde bulunan yetenekleri açığa çıkarmasına, iyi yanlarını geliştirmesine yardımcı olabilirsin. Örneğin, dağınıklıktan kesinlikle rahatsız olmayan çocuğunuza, odasını nasıl toplu tutabileceğini öğretebilirsiniz. Ya da müzik kulağı olduğunu fark ettiğiniz çocuğunuza, çalabileceği ve sevebileceği bir alet sunarak, yeteneğini geliştirmesini sağlayabilirsiniz. Ancak kişiliğe dair temel yanları yoktan var edemeyeceğinizi, her ayrıntısını salt sizin şekillendiremeyeceğinizi bilmenizde yarar var.

HURAFE # 3
ÇOCUĞUNUZLA NE KADAR FAZLA VAKİT GEÇİRİRSENİZ, O KADAR SAĞLIKLI BİR ÇOCUK OLACAKTIR

Doğru olan bölümü:
Çocuklarda bağlanma sürecinin sağlıklı bir şekilde geçirilebilmesi ve çocuğun kendini güvende hissedebilmesi için, ihtiyaç duyduğunda anne-babasının yanında olacağını, onlara güvenebileceğini ve her şekilde bakılacağını bilmeye ihtiyacı vardır.

İşin Aslı:
Çocuklar dokununca kırılan, kırılgan çiçekler değillerdir. Pek çok farklı ortamda, anne ya da babaları yanlarında olmadan da başlarının çaresine bakabilir, potansiyellerini ortaya koyabilirler. “Güvenli bağlanma” durumu, evde kalan bebek bakıcısı ya da anneanne, babaanne gibi bakımlarını üstlenen bir yetişkin tarafından da sağlanabilir. Yedi gün, 24 saat sizin varlığınızın kesinlikle gerekli olduğu söylenemez.
Ayrıca, devamlı yanında olmanızın “güvenli bağlanma” yı kesinlikle sağlayacağı da söylenemez; iyi bir tutuma sahip, sevgi gösteren anne-babaların çocuk gelişimine olumlu katkılar sağladığı bilinen bir gerçek; ancak bu gerçek, her anne-babanın çocuğunun yanında olması gerektiğini göstermez. ABD’de yapılan bir araştırmada, henüz bebek sahibi olmuş anneler üç gruba ayrılıyorlar: (1) doğumdan altı hafta sonra işe dönen anneler, (2) evde çalışan anneler, (3) işi bırakan, ne evde ne de dışarıda çalışmaya devam etmeyen anneler. Bir yılın sonunda, çocuklar güvenli bağlanma açısından laboratuar ortamında çeşitli testlere tabi tutuldular. Beklenenden daha düşük bağlanma geliştirmesi beklenen grubun hangisi olduğuna bakıldığında aslında çok da şaşırtıcı olmayacak bir sonuçla karşılaşıldı: evde çalışan annelerin çocuklarında daha düşük düzeylerde bağlanma gözlenmekteydi. Çünkü çocuğa verilen, çocuğa yöneltilen ilginin kalitesi ve tutarlılığı, beraberliğin süresinden daha önemli bir kriterdir. Yaşamın ilk yılında çocuk için, annesinin orada, fiziki olarak yanında olduğunu ama bir yandan da kendisiyle beraber olmadığını görmek çocuğun kafasını ciddi şekilde karıştırır. Annesi yanında olmasına rağmen bilgisayar başında, ya da telefonda iş görüşmeleri yapan bebeğin, ağzında bir biberon elinde bir oyuncak kendi halinde etrafını izlediği ortamlarda güvenli bağlanmanın çok da gerçekleşebileceği söylenemez.
Sonuç Olarak:
Bu konuda bir yanın siyah, diğer yanın da tamamen beyaz olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Her anne-baba, kendileri ve çocukları için en uygun olan duruma kendileri karar vermelidirler.

HURAFE # 4
ÇOCUĞUNUZ HER KONUDA SİZİ ÖRNEK ALIR

Doğru olan bölümü:
İdeal anne olmak; sevecen, destekleyici bir anne olmak ve güvenli bağlanma figürü olabilmek demektir. Çocuğunuz nerede, nasıl davranacağı, nasıl olacağı konusunda daima sizi örnek almaktadır.

İşin aslı:
Aslında konu model olmayı nasıl tanımladığınızla ilgili. Annelerin çoğunun da bildiği gibi, çocuğunuzun ıspanak yemesi, sizin ağzınıza ne kadar kocaman lokmalar halinde ıspanak tıktığınız ve sonrasında çok sevmiş gibi davranmanızla ilgili değildir. Çocuğunuz ancak keyfi yerinde ve hazır olduğunda ıspanak yiyecektir. Siz odanızı hatta evinizin tamamını ne kadar temiz tutarsanız tutun, çocuğunuzun odası tam bir pazar alanı şeklinde kalabilir. Gerçek şu ki, “ben ne yaparsam o da aynısını yapar” inancı, tamamen bir hurafedir.
Peki ya daha önemli konularda? Önemli bir kariyer sahibi bir ebeveyn olabilirsiniz. Çocuklar için bunun hiçbir anlamı yoktur. İşten eve döndüğünüzde, artık kim olduğunuz, nasıl bir kariyere sahip olduğunuz önemli değildir. Ancak unutmayın ki, ebeveynler, çocuklar için uzun dönem boyunca model kalmaya devam ederler. Kendinize şunu hatırlatmanızda yarar var: “Çocuğumun zihnine, hayatının kalan yıllarında ona yardımcı olacak ve yol gösterecek anılar yerleştiriyoruz.” Kendi ebeveynlerinizin sizin üzerinizde yarattığı etkiyi bir düşünün. Onların sizin için oluşturdukları modelin tam tersini yapıyor olabilirsiniz; belki de çok benzer özellikler gösteriyorsunuz. Her iki durumda da, kendi ailenizi, anne ve babanızı rol model olarak almış olursunuz.
Sonuç olarak:
Neler yediğiniz, ya da ne kadar spor yaptığınız, çocuklarınızın ileriki yıllara taşıyabilecekleri, örnek alacakları “değerler” değillerdir. Alırlarsa ne ala, ama bunun garantisini kimse veremez. Bu konuda bir noktada dikkatli olmanız yeterlidir: Gerçekçi olun. Elinizden gelenin “en iyisini yapmanız,” “en iyi olmak” için kendinizi paralamanızdan daha olumlu sonuçlar doğurur.

HURAFE # 5
ÇOCUĞUNUZ İÇİN HER ŞEYİN EN İYİSİNİ YAPMALISINIZ

Doğru olan bölümü:
Çocuklarınızın güvende, sağlıklı ve rahat olmasını isteriz; istemeliyiz de. Bebekler için hazırlanan sayısız malzemeyi şöyle bir gözünüzün önüne getirin; buhar makinelerinden tutun da, bebek monitörlerine kadar, bu hedeflere ulaşmamıza hizmet edecek sayısız bebek eşyası bulabilirsiniz. Hanginiz bir dükkana girip bebeğiniz için alışveriş yaparken “İki paket en kötü kaliteli bebek bezi, en sert kumaştan en ucuz tulum” diyerek isteklerini sıralamaya başlamıştır?
İşin aslı:
Ne kadar para kazanıyor olursanız olun, geliriniz ne kadar yüksek olursa olsun, çocuğunuz için almak istediğiniz her şeyi aldığınız taktirde, bütçenizi sizi sarsmayacak bir şekilde planlayabilmeniz son derece zordur. Kredi kartı borçlarının, haberlerde hemen her gün izlediğimiz “kart mağdurlarının” önemli bir bölümünün, bebek ve çocuk eşyaları almaya çalışırken oluşmuş olabileceğini söylemek, çok da yanlış bir tahmin olmaz. Çünkü çoğu anne-baba, belki çok da gerekli olmayan pek çok harcamayı yapabilmek için, kend ihtiyaçlarını hep en son sıraya koyabiliyor, mutsuz evliliklerin temellerini de atabiliyorlar. Bu yüzden, kredi kartlarınızı bir kenara bırakın. Derin bir nefes alın ve çocuğunuzun şimdi ve gelecekte, gerçekten neye ihtiyacı olduğunu bir düşünün.
Değişen kültürle birlikte çocukların davranışlarına da yansıyan ve giderek daha da yerleşen sahip olma talepleri…. Bir düşünün; reklamlar ve pazarlama uzmanlarının ürünü olan ve rengarenk, çekici paketler içinde çocukların dil kalıplarına günden güne daha fazla işleyen “İstiyorum işte, istiyorum” yaklaşımının öğrettiği tek şey, istekleri erteleyememe becerisidir. Bu yüzden çocuğunuz bir şeyi istediğini söylediğinde hemen koşup istediği şeyi almanız, bu hayatı zorlaştıran davranış modelinin daha da güçlü biçimde yerleşmesini sağlamaktan başka bir işe yaramaz.

Sonuç Olarak:
Çocuğunuz için sağlayabileceğiniz en iyi olanakların ve ona verebileceğiniz en güzel şeylerin tek adresi, büyük alışveriş merkezleri değildir. Aslında, temelde ihtiyaç duydukları son derece basit ve zaten sizde olan şeylerdir: sevgi, sınırlar ve tutarlı olmanız.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir