Nesteren Gazioğlu

29 Mayıs 2015

Haziran döngüsü
Yazın müjdecisi Haziran ayı, çocuklar tarafından da ayrı bir sevilir. Okulların tatil olma düşüncesi bile onları heyecanlandırmaya yeter. Deniz, dondurma, bisiklet ve arkadaşlarla daha fazla vakit geçirebilme düşüncesi tıpkı bir tiyatro sahnesi gibi canlanmaya başlamıştır minik zihinlerde. Bu sahnede yer almak planları her ne kadar eğlenceli olsa da, karne gerçekliği bazı çocuklarda kaygı yaratmaktadır. Aslında bilinenin aksine sadece karnesi kötü çocuklar kaygılı değildir. Koşullu sevilen çocuklar da benzer kaygıya sahiptir. Koşullu sevgi olan bir ailede de, bütün yıl boyunca çalışıp, uğraşıp iyi bir karne getirmeye çalışan çocuğun en büyük arzusu ebeveynin gözündeki sevgi dolu bakış ya da dudakları arısından dökülecek bir takdir cümlesidir. Sevgiye kavuşacağı bir bayramdır çocuk için o gün. Peki ya beklediği takdiri göremezse? İşte kaygı bu düşünce ile belirir.

Karne zamanı televizyonlarda da uzman görüşlerine başvurulur. Okulların kapanacağı hafta medya heyecanlanır ve tek bir soru üzerine odaklanır: Acaba karne alan çocuğumuza nasıl davranmalıyız?

Aslında cevabı çok basit. Yaşama baktığımızda kalıcı ve etkili değişimlerin bir günde olmadığını görürüz. Örneğin, bir günlük diyet ile kilo veremeyiz ya da bir günde maraton koşamayız ya da bir günde çocuğumuza yönelik anlayış geliştiremeyiz. Çocuğumuzu anlayabiliyorsak o zaman karne dönemi, sınav dönemi ya da yaşamın sunduğu herhangi bir sürpriz dönem hiç fark etmez. İletişim kopmadan keyifle sürer yaşam. Çocuğu anlamak en zor kısımlardan birisidir çünkü çoğu zaman kendimizi anlatmakla meşgulüzdür. Ona yeni bir bilgi vermek için oyunlarımızı bile değiştiririz. Oyunlarda duyguların yerine geçer bilgiler. Örneğin, “Ayşe bak ne kadar da mutlu bir bebek” yerine, “Ayşe bak, mavi elbisesi var. Gözleri de mavi. Ne renkmiş bu?” şeklinde cümleler duyabiliriz. Duygular ve anlayışın kaybolması ise asma köprünün ana halatlarının kopmasıdır.

Ebeveynler arasında yapılan çalışmalara annelerin babalara oranla çocuklarına daha fazla öğretme eğilimi içerisinde olduğu gözlemlenmiştir. Bu öyle bir eğilim ki hiç durmuyor. Anne çocuğu sürekli geliştirme çabası içerisindedir. İşte bu noktada babanın devreye girmesi gerekiyor. Annenin büyük bir hevesle ve iştahla koruma ve gelişim odağı haline getirdiği sistemde babanın iştah kesici olması gerekiyor. Örneğin, yeni yürümeye başlayan bir çocuk için etrafında heyecanlanan bir anne düşünelim: “Eyvah başını çarpmasın, aman köşelere dikkat.” Bir de babayı düşünelim: “Bir şey olmaz merak etme. Biz de düşe kalka öğrendik.” Babaların çocukların hata yapmalarına tolere etme payı, gelişimi sağlayan kısımdır. Çocuklar denedikçe ve hata yaptıkça öğrenir.

Son yıllarda 8-14 yaş grubunda yapılan araştırmalar da babaların çocukların zihinsel gelişimine, problem çözme becerisine ve sosyo-duygusal gelişimine katkıda bulunduğunu ortaya koymuştur.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir