Bir güzel gün için herşey- Fatih Türkmenoğlu

1 Nisan 2017

Hayat, aslında bir güzel gün için bile yaşamaya değer. Bütün çekilen çileler, bitmek bilmez hazırlıklar, o sonsuz çaba, o sınır tanımaz koşuşturma, hep bir güzel gün için. Öyle değil mi?

Güzel günleri çoğaltmak, anıları biriktirmek, basit mutlulukları yüceltmek lazım. Yoktan güzellik yaratmalı insan. En sıradan görünen toplantıyı bir festivale dönüştürmeli. Her sabah sahneye çıkıyormuşçasına hazırlanmalı. Dokunduğu her kalbi ısıtmalı, girdiği her ortamda hoş bir seda bırakmalı. Yoksa, öbür taraftan bakın, her şey boş. Ömürler kısa, sunulan şanslar adil değil, düzen zaten hepten bozuk… Neyse, fazla detaylı kurcalamaya gerek yok belki de. Özetle, güzel yaşamak, mutlu yaşatmak, bu hayatın ana fikri olmalı kanımca. Gündelik koşuşturma, yapılması gereken işlerin upuzun listesi, maddi sorunlar, omuzlarımıza tonlarca yük bindirse de, gülmeyi ve güldürmeyi unutmayalım derim ben. Her evde yaşananlar gibi, onlarca küçük sevinç, bir o kadar da üzüntüyle geçen bir aydı Mart. Talia’nın gözünün kenarına çivi battı, bir sınavdan çok çalışmasına rağmen düşük bir not aldı. Mimi, sınavda kitap kapağı açılmaması gerektiğini, hayatının sonuna kadar unutamayacağı bir şekilde öğrendi. Hava, malum, çok soğuktu. Bizim evdeki balkonun pergola inşaatı hala bitmedi. Bozuk panjur da hala tamir edilmedi… Geçen cumartesi, piyangodan çıkmışçasına, gri kış günlerinin içinde en renkli olanıydı. Hiç plansız, kendiliğinden gelişiveren, süper bir kuzenler etkinliği yaşandı. Klasik anneanne, dede ziyaretinde buluşan kuzenler; Mimi, Lara ve Kaan; her zaman olduğu biraz oynadılar önce. Kitaplar, oyuncaklar, koridorun başından sonuna koşturdular. Sonra, nasıl olduysa, kurabiye yapmaya başladılar. Önlükler takıldı, kap kaçak mutfak masasına dizildi. Tarifler, hayvan şekilli kurabiye kalıpları, üzerlerini nasıl süsleyeceklerine dair fikirler havada uçuştu. İki dolu dolu saat boyunca, un, süt, yumurta, şekerle harikalar yarattılar. Meşgullerdi, hem de çok. Ve de çok önemli bir esere imza atan üç silahşordu onlar. Fırının camını kahkahalarla seyrederek pişmesini beklediler. Piştikten sonra da, o eşsiz lezzetteki kurabiyelerin yenecek kadar soğumasını…


Evet, bu kışın en güzel, en gerçek neşeyle dolu, en sıcacık, en unutulmayacak günlerinden biriydi. Teşekkürler Mimi, Lara ve Kaan. Ayrıca, ılık süte batırarak yediğimiz kurabiyeler, inanın enfesti!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir