Münih’te dört kısa gün

3 Nisan 2020

Bu zamanda seyahate gidilir mi, corona virüs heryerde, dolar aldı başını gidiyor… İçimin sesi, kontrol eden akıllı tarafı, böyle bir söylem içinde.
Öbür tarafım; boşverci yönüm, serseri, parti gülü ben…
Eğlenceli tarafım ağır bastı yine. Ara okul tatilinde, kızlarla birlikte gitmediğimiz bir şehri keşfedelim istedim. Üç gece, dört gün için Münih’e karar verdik.

Almanya, acı vatan

Türk işçilerin Almanya’ya ilk gittiği yıllardan bugüne dünya sıkı değişti. Facetime’la herkes yakın, netflix ve youtube’la dünya bir elin avucunda artık. Münih’teki Türk lokantaları, upuzun kuyruklara dönerli sandviçler hazırlıyor. Türk bakkallarında her şey var. Radyoların, televizyonların her ortamda dinleyip seyredilebildiğinden bahsetmiyorum bile.
Ama bu globalleşen dünya, benim çok bayıldığım bir yer değil. Her şehrin kokusu, rengi, havası olmalı. Heryerde mülteci sorunu, her şehirde kebap kokusu istemem.
Maalesef dünya dediğimiz gezegen, artık küçük bir köy. Almanya’nın o baskın, kuralcı, sağlam havası bile yer yer kırılmış. Ortamda sıkı bir Arapça duyulmaya başlamış. Kaufhof eskimiş, Starbucks açılmış.

Faşing’in son günü

Bildiğimizden değil, denk geldik. Münih’e vardığımız gün, faşing dedikleri, Almanya’nın her şehrinde düzenlenen karnavalın son günüymüş meğer. Büyük bir eğlencenin içine indik. Herkes değişik kostümler giyinmişti, sokak partilerinde eğlence doruktaydı. Oh, bize de ne güzel bir başlangıç oldu.
Eski katedraller, meydanlar, son yılların favori cafe’leriyle günlerimiz geçti. Müzelerden eleyip, ancak iki tanesine gidebildik. İstanbul’da göremediğimiz kar yağışına mutlu olduk. Münih’in kalbi, akciğerleri, atar damarı İngiliz Bahçesinde yarım günümüz nasıl uçtu, anlamadık. Hele o sörf yapılan nokta, soğuk havada, bu denizsiz şehirde… Bir derenin ağzına verilen eğim, sörfçülerin ve onları seyretmekten bıkmayacak olanların toplanma noktası olmuş. Kendimizden geçtik.
Hem Türk hem Arap kebapçılarda yemek yedik. Kızlar her yerde ayran bulabildiğimize çok memnun oldu. En beğendiğimiz İtalyan lokantası da, Pasta e Basta oldu.
Hatıra defterlerimize birkaç anı daha düşmüş olduk böylelikle. Hayat denen şey, biraz anı, biraz düş; biraz bugün, biraz dün. Mira ve Talia, geleceklerine iki satır yazdılar, farkında olmadan. “Münih’te, o çok kar yağdığı gün, öğleden sonra otel odamıza girip, saatlerce çok eğlenmiştik; pencereden karı seyretmiş, durmadan konuşmuş, hatta mandalina yemiştik” diyecekler.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir