Aşı karşıtlığı kızamık salgınlarına davetiye çıkarıyor

2 Ocak 2020

 

İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’den Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Murat Sütçü, 6 soruda aşı karşıtlığını ve toplum sağlığı için oluşturduğu tehlikeleri anlattı. Doç. Dr. Sütçü, “Aşı karşıtlığının artmasının günümüzde gözle görülür en önemli sonucu, Avrupa’da ölümlere yol açan kızamık salgınıdır. Bu durum ülkemize de sıçramış olup önemli bir tehdit oluşturmaktadır” uyarısında bulundu.

Toplum sağlığını tehdit ettiğini düşündüğümüz aşı karşıtlığı giderek artıyor, bunun sebebi nedir?

Ülkemizde aşılanma oranları artsa da, birçok ülkede olduğu gibi aşılar konusunda tartışmalar meydana geliyor. Dünya Sağlık Örgütü 2012 yılında aşı retlerini araştırmak için bir komisyon oluşturmuştur. Bu komisyonun çalışmaları sonucunda hazırlanan rapora göre, ‘aşı tereddüdü’ ile ‘aşı reddi’ farklı kavramlar olarak tanımlanmıştır. Birçok sosyal, kültürel, politik ve kişisel faktörün birleşmesiyle ortaya çıkan bu kavram, aşı uygulamalarının sürekliliğini ve başarılı bir şekilde uygulanmasını etkiliyor.

Aşılamanın başarısı toplumun aşıların yararları ya da riskleri konusundaki algılarına ve bununla bağlantılı olarak aşılamaya duydukları güvene dayanıyor. Bu güven kaybının oluşumunda birçok sosyal, kültürel, politik ve kişisel faktörler etkili. Bilimsel verilere dayanmayan; aşıların insanlara zarar verme amaçlı üretilmesi gibi komplo teorileri, hastalıkların, sağlıklı yaşam koşulları ve temiz gıda/su temini sayesinde ortadan kalktığı iddiası gibi birçok neden ileri sürülüyor. Diğer yandan ülkemizde 2015’de Ordu’da yaşayan bir savcının bebeklerine aşı yaptırmaması üzerine aile ve sosyal politikalar il müdürlüğünün söz konusu çocuklar için sağlık tedbiri davası açmasıyla konu ülke gündemine gelmiştir. Çocukların babasının bireysel hak ihlali iddiası ile karşı dava açıp kazanmasıyla, medyada ‘İkiz bebeklerine aşı yaptırmayan savcının hukuk zaferi’ olarak yansıtılan bu durum, birçok ‘dini ve felsefi öncü’ kişileri takip eden grupların aşı karşıtı söylemlerini artırmalarına yol açtı. Sağlık Bakanlığının Nisan 2018 verilerine göre aşı reddinde bulunan aile sayısı 20 bini geçmiş durumda.

Çocukluk dönemi aşı reddi ve tereddüdünün sosyo-demografik ve sosyo-kültürel belirleyicilerini araştıran çalışmalarda; genç yaş, dindarlık ve alternatif tıp kullanımı, aile yaşam tarzı dahil olmak üzere birçok faktörün etkili olduğu saptandı. Diğer faktörler ise; çocuğun bedeni ve bağışıklık sistemi ile ilgili algılar, algılanan hastalık riskleri, aşı etkinliği ve yan etkiler, aşı güvenliği ile ilgili endişeler; algılanan avantajlar, aşılama ile önceki olumsuz deneyim ve sosyal çevre olarak tanımlanmıştır. Bu konunun diğer önemli bileşeni olan doktorların da rolüne bakmak gerekir. ABD’de çocuk doktorları arasında yapılan bir çalışmada çocuk doktorlarının yüzde 30’undan fazlası, bağışıklamayı reddettikleri için ailelere hizmet vermeyi istememiştir. Ayrıca daha zengin, daha iyi eğitimli ailelere hizmet veren hekimlerin daha fazla aşı reddi yaşadıkları görülmüştür.

Yüksek sosyo-ekonomik düzeyde olan annelerde yapılmış bir çalışma, bu grup ebeveynlerde giderek artan oranlarda aşı reddini ortaya koymuştur. Bu anneler başkaları tarafından onaylanmama, çevreleriyle çatışma ya da sağlık hizmeti sunucularıyla olumsuz etkileşimler yaşayabilirler. Annelerin aşılama konusunda birbirlerini bilgilendirdikleri, sosyal beklentilere yönelik birbirlerinin algılarını etkiledikleri günümüzde aşikardır.

Aşı karşıtlığı ne gibi sağlık riskleri doğurur? Hangi hastalıkları artırır?

Aşıların ebeveyn tarafından reddedilmesi, çocuklarda aşı ile önlenebilir hastalıkların ortaya çıkmasına yol açar. Bulaşıcı hastalıklar, asırlar boyunca insanlığın gündeminde yer almış ve almaya devam ediyor. İnsanların kitlesel biçimde hastalanmasına ve ölümüne yol açan bu hastalıklarla mücadele, sağlık politikalarının ve sağlık alanındaki araştırmaların her zaman önemli bir gündemini oluşturmuştur. Korunmaya yönelik geliştirilen yöntem ve teknikler hızla ve somut olarak hastalıklarla mücadele edebilmenin araçları olmuştur. Bu kapsamda aşılar, hem koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli simgelerinden hem de 20. yüzyılın en önemli halk sağlığı kazanımlarından birisidir.

Aşı karşıtlığının artmasının günümüzde gözle görülür en önemli sonucu, Avrupa’da ölümlere yol açan ‘kızamık’ salgınıdır. Bu durum ülkemize de sıçradı ve çok önemli bir tehdit haline geliyor. Sağlık Bakanlığı kırmızı alarma geçip, ilk dozu 1 yaşında yapılan kızamık aşısına ekleme yaparak 9. ayda bir doz aşı bağışıklama programına koymuştur. Ek olarak aşı karşıtlığının artması sonucunda, bulaşıcı olan kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, boğmaca gibi aşı ile önlediğimiz birçok hastalıklar tekrar artacak ve salgınlar meydana gelecektir.

Bu konuda aileleri nasıl ikna edebiliriz?

Yapılan araştırmalarla, ebeveynlerin çocuklarına aşı yaptırmayı reddetme, geciktirme veya tereddüt etme nedenleri araştırılmıştır. Bu nedenler ebeveynler arasında değişkenlik göstermekle beraber, 4 ana konuda sınıflandırılabilir. Bu kategoriler; dini nedenler, kişisel inançlar veya felsefi nedenler, güvenlik endişeleri ve sağlık hizmeti sağlayıcılarından daha fazla bilgi alma arzusudur. Dini nedenler ülkemizde daha çok aşıların içindeki domuz ürünleri iddiası ile ilgilidir. Çocukluk çağında bu durum Rotavirüs aşısı ile gündeme gelmiş olup ülkemizde bu aşı içerisinde sığır jelatini bulunmaktadır. Diğer aşıların hiçbirinin içinde bulunmamakta ve Sağlık Bakanlığı tarafından denetimi yapılmaktadır.

Aşılar, çocukların sağlığını korumada çok büyük bir etkiye sahiptir. Aşılar mikroplara karşı bağışıklık oluşturarak çocuğun ciddi enfeksiyon hastalıklarından korunmasını sağlar. Geçmişte yaşanan ve kitlesel ölümlere neden olan birçok bulaşıcı hastalığın günümüzde görülmüyor ya da nadiren görülüyor olmasının en önemli nedeni, toplumun yaygın bir şekilde aşılanıyor olmasıdır. Özellikle aşı hizmeti veren sağlık çalışanları ebeveynlere yeterli zaman ayırmalı ve onların aşı ile ilgili endişelerini ortadan kaldırmalıdır.

Çocukluk döneminde hangi aşılarda karşıtlık durumu var?

İlk sıralarda KKK (Kızamık- Kızamıkçık- Kabakulak) aşısı ‘otizm yaptığı’ iddiasıyla geliyor. Andrew Wakefield’e (aşı önleyici bir aktivist olan itibarsız bir eski İngiliz doktor) ait 1998 yılındaki gerçek dışı verilere dayanarak Lancet’te yayınlanan ve KKK aşısı ile otizm arasında ilişki olduğunu öne süren çalışma, KKK aşılamasıyla ilgili toplum davranışlarında değişimlere ve güvenin azalmasına neden oldu.  Başka bir iddia ise, bazı aşılarda koruyucu olarak bulunan etil-cıva içeren tiyomersalin santral sinir sisteminde toksik etkisi olduğudur. Ancak çalışmalarda tiyomersal içeren aşı uygulanan bebeklerde kan, idrar ve dışkıda cıva düzeyleri ölçülmüş ve normal aralıkta bulunmuştur. Dünya Sağlık Örgütü Aşı Güvenliği Genel Komitesi’nin yaptığı ayrıntılı araştırmalar ışığında; tiyomersal içeren aşılarla yapılan bağışıklama ile nörolojik bozukluklar arasında herhangi bir ilişki olmadığı bildirilmiştir.

Bir diğer sorun ise okulda yapılan çocukluk çağı aşılarında. Ebeveynler arasında bu aşıların ‘bayat olma’ korkusu ve çocuklarının büyümesiyle birlikte bu hastalıklara yakalanmayacaklarını sanmaları nedeniyle gereksiz olduğu düşünceleri mevcut. Okulda yapılan aşılar aile sağlık merkezlerinde olduğu gibi Bakanlık aşı veri tabanına kayıtlı olup barkod sistemi ile kaydedilir. Bu nedenle tarihi geçmiş olması söz konusu değildir. Ayrıca bu aşılar çocukluk çağında yapılan aşıların hatırlatma dozları olup zamanla azalan hastalığa karşı bağışıklamayı artırmaya yöneliktir. Çocuğun yaşı büyüdükçe bu hastalıkları daha ağır geçirme ihtimali arttığından bu aşıların yapılması gereklidir.

Bu konuda bilinçlendirme anlamında neler yapılıyor, neler yapılandırılabilir?

Tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde, aşı ile önlenebilir hastalıklar, rutin aşılama programları yoluyla büyük ölçüde azaltılmıştır. Buna rağmen, günümüzde birçok ebeveynin aşı hakkında tereddütleri giderilemiyor ve aşı yaptırmayı reddeden aile sayısı artıyor.

Rutin çocukluk çağı aşıları hususunda ailelerin aşı reddinin etik, yasal ve klinik boyutlarını ele alan bir çalışmada sağlık çalışanlarının, özellikle de hekimlerin danışmanlığının önemi vurgulanıp; ebeveynlerin karar verme mekanizmaları üzerinde olumlu etkisi nedeniyle; aile ile sağlık çalışanları arasındaki fikir uyuşmazlığına rağmen hekim-hasta ilişkisine devam etmek ve bağışıklama programlarına duyulan güveni artırmak için inisiyatif kullanmak öneriliyor.

Ailelerin çocukların sağlığının korunması ve geliştirilmesi programlarını reddi konusundaki sorumluluğu hakkında da yasal düzenlemelerin yapılması, bu konudaki sorumluluğun devlet politikaları, sağlık çalışanları ve bireyler arasında paylaşılması ve daha gerçekçi yaptırımların uygulanması gerekli. Bir toplumun sağlık düzeyinin yükseltilebilmesi ancak toplumda yaşayan kişilerin bu konuda sorumluluğu paylaşması ve birbirlerini desteklemesi ile mümkündür.

Aşı retlerinde devlet politikaları etkin görünse de dini ve felsefi olarak kitleleri etkileyebilen kişi ve grupların; günümüz teknolojisinde sosyal medya ve iletişim araçlarının etkisi oldukça önemli. Devletlerin toplum sağlığı açısından gerekli politikaları uygulamasının yanında; aşılanma ve aşılanmama durumları ile ilgili toplumu nelerin beklediğini ortaya koyan bilimsel çalışmaların yapılmasına, aşıya duyulan güveni artırmaya yönelik araştırmalara, kamuoyunda etkili kişilerin Sağlık Bakanlığı’yla iletişime geçerek, sosyal medya, teknoloji ve diğer medya iletişim araçlarını kullanması ve mutlaka bilimsel verilerle halkı aydınlatmasına ihtiyaç var. Aşı karşıtı gruplar tarafından çeşitli medya organlarında yapılan bilimsellikten uzak yayınların da kontrol altına alınması gerekiyor.

Aşıların olası yan etkileri ailelere nasıl anlatılmalı?

Aşı sonrası gelişen yan etkiler kısmen sık görülen hafif yan etkiler ve çok nadir görülen ciddi yan etkiler olarak sınıflandırılabilir. Özellikle hafif yan etkiler hakkında aile önceden bilgilendirilmeli, bunun kalıcı bir durum olmadığını ve aşıya karşı bağışıklık sisteminin bir yanıtı olduğu belirtilmelidir.

Sıkça görülen hafif yan etkiler; enjeksiyon (iğne) yerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık gelişmesi, ateş, baş ağrısı, kas ağrısıdır. Özellikle tetanos aşısının tekrarlayan dozlarında bu reaksiyon daha sık gözlenir. Bulgular genellikle 24-48 saat içinde kendiliğinden düzelebilir. Yakınmaları rahatlatmak için enjeksiyon yerine soğuk uygulama yapılması ve ağrı kesici olarak parasetamol alımı önerilir. BCG aşısı sonrası, bağışıklık sistemin yanıtı ile enjeksiyondan 2-3 hafta sonra başlayan sivilce benzeri şişlik, aşı sonrası yüzde 90-95 sıklıkla beklenen bir durumdur ve 2-5 ay sonra ciltte iz bırakarak iyileşir. Ateş, özellikle 5’li karma aşı sonrası, yüzde 20-40 arasında değişen sıklıkta görülür ve 48-72 saat içinde kendiliğinden düzelir.

Ciddi yan etkiler ise milyon dozda görülen çocuğun bağışıklık sisteminin diğer çocuklardan farklı olmasından kaynaklanan bir durumdur. Genelde kendiliğinden düzelir.  Örneğin aşı içeriğine karşı alerjisi olan çocuklarda anafilaksi (alerjik şok tablosu) gelişebilir ama çok nadiren karşımıza çıkar. Her çocuğun aşılama öncesi alerji durumu sorgulanmalı ve aşıdan sonra bir süre gözlemlenmelidir.

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir