Nesteren Gazioğlu

4 Mayıs 2015

Aile günü
Yaz ayları yaklaşırken bahar coşkusu etrafımız sarıyor. Mayıs ayında hayatımızın en önemli parçası olan ailelerimiz için de önemli bir gün var. 15 Mayıs Aile Günü. Her birimiz bir aile içerisine doğarız, büyürüz ve sonra yeni bir aile sistemi oluşturmayı hedefleriz. Yaşam, doğum, ölüm gibi bir aileye ait olmak da hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisidir.

Aile kavramının çeşitli türleri ile karşılaşırız; çocuklu, çocuksuz, çekirdek, büyük aile, tek ebeveynli aile… Listemizi genişletebiliriz. Ailenin bireyleri buzdağının görünen kısmıdır. Ailedeki bireylerin ilişkileri, paylaşımları, beklentileri, ihtiyaçları, psikolojik ve fiziksel paylaşımları ise buzdağının altındaki görünmeyen kısımdır. Gerçek etkileşim bu alandadır. Zaman zaman karşılanamayan beklentiler ya da özlemler sonucu aile bireyleri kendilerini savunmaya çekebilir ve çeşitli baş etme tarzları geliştirebilir. Bu ayki yazımda sizlerle Virgina Satir’in baş etme duruşlarını bir odaya benzeterek yorumladım. Bakalım okurken kimleri göreceksiniz.

Üç kapılı bir oda düşünelim. Her kapıdan odaya ışık geliyor. Kapılardan birinin üzerinde BEN yazıyor. İçerisinde bana ait duygular, beklentiler, ihtiyaçlar, özlemler ve algılar var. Sadece bana ait olan her şey, o odanın içerisinde. Diğer kapıda ise SEN yazıyor. Sana ait olan her şey o odada. Son odamızın kapısında ise DURUM yazıyor. Durumlar, olaylar hepsi bu kapının ardında. Odanın sağlıklı bir duruşta olması için bu üç kapının da açık olması gerekiyor. Ancak zaman zaman oda farkına varmadan, kendini savunmak için bazı kapıları kapatıveriyor. Asıl kopukluklar o zaman başlıyor. Her birimizi birer odayız bu hayatta. Eğer kişi ben kapısını kapatıp, sadece sen ve durum kapısını açık bırakıyorsa alttan alıcı bir duruş ortaya çıkıyor. Birey kendi duygularını, ihtiyaçlarını arka plana atıyor, kendisiyle teması kesiyor ve sadece diğerlerinin ihtiyaçlarına kulak kabartıyor. Boyun eğici etmeyi kullanan kişiler genellikle diğerlerine ihtiyaç duyar, onları memnun etmeye çalışır, sürekli uyum sağlar ve kendi fikirlerini söylemez. İkinci seçenek, ben kapısının ve durum kapısının açık bırakılması ve sen kapısının kapatılması. Bu durumda ise birey sadece olayı ve kendi duygularını ihtiyaçlarını ön plana alır, diğerlerini önemsemez. Aile içerisinde suçlayıcı duruşa giren bireylerin sesleri, fikirleri, ihtiyaçları daha fazla ön plandadır. Diğerlerini suçlayarak, bir patron ailede hüküm kurarlar. Üçüncü seçenek ise durum dışındaki tüm kapıların kapatılmasıdır. Robot tarzında, sabit bir ses tonu ve analizler ile duygudan yoksun bir duruş sergiler bu kişiler. Sadece olay üzerine yorum yapan, uyarılar yapan süper mantıklı bir duruşa girerler. Son seçenek ise tüm kapıların kapatılmasıdır. Hiçbiri ile bağlantı yok, ne kendi duyguları algıları, ne diğerlerinin ihtiyaçları hisleri ne de durum. Bu duruşu genellikle ergenlerde görebilirsiniz. Aile içerisinde yaşanan bir problemde kendi hislerini paylaşmaz, diğerlerinin hisleriyle ilgilenmez, olayı da bir kenara bırakır ve bambaşka alakasız bir etkinlikle kendini oyalar, örneğin telefon ekranının renkli dünyasına dalar.

Ailenin etkin iletişimine sekte vuran bu duruşlar zaman içerisinde her bir bireyin kendinden uzaklaşmasına, otomatikleşmesine zemin hazırlar. Her bireyin kendini ifade etme özgürlüğü olan, her bireyin kendine özgü farklılıkları, düşünceleri olduğunu kabul eden ve sürekli gelişen bir aile olmanın yolu odaların kapılarını açmaktan geçiyor. Haydi bu Mayıs kapıları açın.
Sevgilerimle…

 

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir