Nasıl manyağa dönüştüm? – Özlem Açar

2 Ocak 2017

konuk_yazarİki bin on dört yılının otuz bir ekim sabahı saatler 06:06’yı gösterdiğinde yeni bir sıfat sahibi olmuştum. Ansızın gelip beni bulan o sıfatların en güzeli, öncekilerin hepsinin önüne geçmişti. Ben artık anneydim.

ANNE
Saatler boyunca çektiğim sancıların sonuna doğru başka bir diyara yolculuk yaptım. Ruhum bedenimden çıktı sanki. Bir ara kendimi çok yukarılardan başka bir gözle bile gördüm. Yalnızca bir halüsinasyondan mı ibaretti yoksa gerçek miydi bilemeyeceğim. Bedenime baktığım o meçhulden dünyanın en güzel sesini duydum; haykıra haykıra ağlıyordu kızım.

Sonra…
Sonrası tuhaf duygular, karmaşa, bir gariplik, ne olduğunu bilememe, olayların farkına varamama halini aldı. Hastanedeki yatağımda tüm acılarım sona ermiş yatarken aslında acılarım sona ermemişti. Son yirmi dört saattir uykusuz ve açtım. Ve çok yorgundum. Tüm bedenim zonkluyordu. Hareket etmeye ihtiyacım vardı fakat bu o kadar kolay değildi. Galiba tüm bu acı ve yorgunluğun yüzünden kesinlikle ne yaşamakta olduğumun farkında değildim.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Fakat ben bunu o zaman bilmiyordum. Eve geldikten sonra da benim kafamda pek değişiklik olduğunu söyleyemem. Şüphesiz bebeğimi çok seviyordum, öl deseler ölecek kadar hem de. Ona bakmaya doyamıyordum. Yalnızca emziriyordum, emzirince işim bitmiş gibi gazını çıkarıp, uyutmaları için yanımdaki sevgili refakatçilerime teslim ediyordum onu. Misafirler gelip gidiyordu ve ben herkese gösteriyor, herkesin kucağına veriyordum. Öpmeyin, dokunmayın demiyordum mesela. Bir sakınca görmüyordum.

Ne olabilirdi ki? Ne vardı yani yeni doğmuşsa. Buldumcuk muydum ki ben insanları kıracaktım, ellemeyin etmeyin diyecektim. Ki en sinir olduğum şey değil miydi? Böyle yapanları görünce içimden “Bir senin çocuğun var sanki hıh” diyerek bir güzel kınamıyor muydum?

Ne olabileceğini gördüm; Aralık ayının ortasında bir akşam üzeri kızımın çığlık çığlığa ağlamasına, ben de kendimi kaybetmişçesine ağlayarak eşlik ettiğimde gördüm. Telefonla bir doktoru, bir eşimi, bir ablamı ararken, ağlamaktan konuşamaz bir halde lütfen hemen gelin diye yalvarırken, gördüm. Zaten son birkaç gündür çok iştahsızdı kızım ve tüm gün birkaç yudum anne sütünden başka boğazında hiçbir şey geçmemişti. Onu da çay kaşığı ile zorla vermiştim. Emzirmek ya da biberon vermek mümkün değildi. Akşam üstü daha önce hiç ağlamadığı şekilde ağlayınca ve ne yaptıysam susturamayınca, daha önce nerelerde olduğunu bilemediğim annelik iç güdümün ayak seslerini duymaya başladım. Geç olmuştu ama resmen beni istila etmeye başlamışlardı. Tehlikenin çok yakınımda olduğunu ve hemen bir şeyler yapmam gerektiğini fısıldıyorlardı. Tüm gün arayıp ulaşamadığım kızımın doktoruna nihayet ulaşınca kontrolü kaybettim. Bir şey yemeyeli o kadar olduysa çok kötü, vakit kaybetmeden hastaneye götürün dedi. Apar topar hastaneye koştuk. Devlet hastanesindeki kargaşayı görmemizle, çocuk acil servisi olan özel bir hastane arayışına girmemiz aynı anda oldu. Çok yakın mesafede bulduğumuz gibi vakit kaybetmeden oraya geçtik. O gece boyunca, tükenene kadar ağladığımı sandıysam da, sonradan aslında ağlama limitini doldurmadığımı, sonsuza kadar ağlayacak bir kapasiteye sahip olduğumu anladım. Kızımın minicik bedenini hareket etmesin diye birkaç kişi tuttu, elini zorla sabitlediler, damar yolunu açtılar. Hangimizin canı daha çok yandı dersen, tabii ki benim! Kalbimi yerinden söktüler sanki! Buz gibi röntgen odasına soktular. Akciğer filmini çektiler. Hatırlayamadığım bir şeyler daha yaptılar. Ha bir de ciğerimi yerinden oynatarak burnuna hortum soktular.

Annelik lay lay lom değildi. Bebeğini omzuna koyup artistik pozlar vererek “iyi ki, çok şükür” yazıp instagrama koymak, gelen tebrikleri sevecen emojiler ile cevaplamak hiç değildi. Annelik dinmeyen ve gittikçe artan bir yangın haliydi. Kalp yangınıydı. Yapılan tüm tetkikler şuna çıkıyordu; “Zatürre başlangıcı” Dünya başıma yıkılıyor, yer ayaklarımın altında sarsılıyordu. Kendimi boğmak istiyordum. Kendimi suçluyordum. Korumadın, sen yaptın. Günlerce hastanede yattık. Tükendik ama çok şükür, kızım hızla iyileşti. Şu hayatta korkunç bir şey vardı; onu kaybetme ihtimalim vardı. İnanılır gibi değil ama gerçekti. “Benim başıma gelmez” dediğim her felaket için ben de bir adaydım. Ve manyaklaşma sürecim de böylece hızla başlamış oldu. Bu noktadan sonra kızım söz konusu olduğunda dilimin ve gözümün ayarı bozuldu. Bu noktadan sonra çok ama çok fazla onun üzerine düştüm, hatta çoğu zaman abartarak, korumam altına aldım. Kızım söz konusu olduğunda yakıp yıkmaya başladım evet. Nerde en kötü ihtimal varsa, kuruntu olup zihnime çöreklendi çünkü. Ben o yaşadıklarımızı hala unutamıyorum çünkü. Biz şanslıydık. Hasar almadan atlattık. Yine de yaşadığımız çok ağırdı, çok korkunçtu. Uçuklu birinin öpmesiyle ölen bebek oldu biliyor musunuz? Hatta uçuklu birinin öpmesi ile bebekler ömür boyu felçli kalabiliyor, bunu biliyor musunuz peki? Yeni doğan sahibi anneler manyak olabiliyor biliyor musunuz? Onlara buldumcuk demek ve kınamak çok ayıptır. Manyaklaşan anneleri kınamayın. Yardım edin. Bebeğine uzaktan şöyle bir bakın, iyi dileklerinizi iletin kafi.

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir