Anne, okula başlamaya hazır mısın? – Nur Eda Kasap Süslü

10 Ekim 2016

konuk_yazar

Zamanı geldiğinde çocuğumuzun hangi anaokuluna ya da okula gideceğine karar vermek biz anneler için çok özel bir konu. Ben işim gereği anaokullarında çalıştığım için, aklımda nasıl bir anaokulu istediğime dair bir fikir zaten vardı. Asıl soru, aklımdaki bu anaokulunu evimin yakınında bulup bulamayacağımdı.
Hayalimdeki okulu buldum
Kerem’in gideceği anaokulunun evimize yakın olmasını istiyordum. Aklımdaki okulun fiziki özellikleri üç aşağı beş yukarı şöyleydi: ana cadde üzerinde olmayan, trafikten ve gürültüden uzak, mümkünse yeşillikler içinde, sınıfları geniş ve güneş gören, büyük bahçesi olan, bahçesinde hem büyük kas gelişimini destekleyecek oyuncakları olan hem de fen-doğa etkinliği olarak sulama ve bakımını çocukların yapacağı bitki yetiştirme köşesi olan bir anaokulu.
Elbette okulun hijyeni konusunda da içim ferah olmalıydı, bu olmazsa olmazımdı. Diğer önemli özellikler de kütüphane ve oyun köşesi varlığıydı ve etkinlik materyallerinin bolluğuydu. Farklı yaş grupları için yaşa uygun farklı materyal ve oyuncaklarla donatılmış odaların tasarlanmış olması da önemliydi.
Ve anaokulunda uygulanacak eğitime gelince, işte bu nokta benim için ayrıca önemliydi. Çocuğun eğitimi önce ailede başlar. Aileden sonra, okul öncesi eğitim kurumları aileyi destekler hatta bazen aile için de yeni ufuklar açar. Bu nedenle anaokulları çocuğun sadece yemek yediği, uyuduğu, oyuncaklarla oyalandığı bir yer değil, bunun çok daha fazlasıdır. Çocuğu fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel olarak desteklemede birbirinden farklı okul öncesi eğitim modelleri var. Siz acaba hangi eğitim modelini çocuğunuz için daha uygun bulursunuz? Bu sorunun yanıtı için okul öncesi eğitim modellerine bir göz atmanızı öneririm.
Çoklu zeka kuramı mı?
Ben bu konular hakkında bolca düşündüm ve sonuçta çoklu zeka kuramını esas alan bir yaklaşım olsun istedim. Eşime göre ben bu okul öncesi eğitim meselesini çok abartıyordum. Evet, bu meseleyi çok fazla önemsiyordum. Ancak bunun nedeni benim abartıyor oluşum değil, çocuğun gelişimi için ve eğitim hayatı için çok önemli oluşu. Bazı şeyler nasıl başlarsa öyle devam ediyor. Sonuçta eğitsel açıdan benim beklentim çoklu zeka kuramını benimsemesi, değerler eğitimi, fen doğa etkinlikleri, sanatsal etkinlikler, müzik ritim çalışmaları, kavram etkinlikleri, dil çalışmaları, yabancı dil eğitimi, dikkat-konsantrasyon çalışmaları gibi uzayıp giden bir liste halindeydi.
Ve ne oldu?
O haftalarda bir gün evimizin hemen arka sokağına bir anaokulu tabelası asıldı. İlk işim arayıp randevu almak oldu. Listemde yer alan kriterlerin tamamını karşılıyordu. Kerem’i okula götürdüğüm ilk gün, “Hayatım, işte senin okulun. İşte öğretmenin.” dedim. Okulun bahçesinde bulunan oyuncakları görünce çok sevindi. Hele kum havuzu ve su havuzu olarak kullanılan oyuncağa bayıldı. Hemen öğretmeni ile kollar sıvandı. Yaklaşık bir saat sonra, “Kerem’ cim eve gitme vakti geldi.” diye seslendim. Gelen yanıta bakın: “Sen git, ben öğretmenimle daha oynayacağım.” Hem şaşırdım, hem sevindim. Bütün akşam sadece okuldan bahsetti. O coşkuyla anlattıkça, ben içimden “Harika” diyordum. İkinci, üçüncü gün, o neşeli, ben sevinçli, her şey yolunda gitti. Dördüncü gün öğretmeni yanıma gelerek “Siz burada beklemeyin, sizi görmesin. Gerekirse size haber veririz. Ağlarsa da merak etmeyin, hiç sorun değil. Bu çok normal” dedi. Bir saat sonra telefonum çaldı. “Nur Hanım gelseniz iyi olur. Kerem sizi istiyor.” Hemen okula gittim, karşımda Kerem, ağlamaktan şişmiş! Orada olmadığımı fark ettiğinde bizimki basmış yaygarayı. O an anladım, bu iş benim sandığım kadar kolay olmayacaktı.
Artık o ilk günlerdeki çocuk gitmiş, yerine başka bir çocuk gelmişti. “Hadi, okul için hazırlanıyoruz” dediğimde koşarak gelen çocuk, şimdi “Gitmeyeceğim, gitmeyeceğim” diye avaz avaz ağlıyordu. O çılgın ağlama karşısında sakin kalabilmek çok zordu. Okul kapısına vardığımızda yine çığlıklar yükseliyordu. Bir hafta kadar sonra yine ağlayarak eve dönerken iç sesim şunları söylemeye başladı: “Sen ne yapıyorsun böyle! Madem bu kadar üzülüyorsun, götürme okula. Mecburiyetin yok.” Bu çaresizlik ve çelişkiler içinde elim telefona gitti ve Ayfer Erbil Hanım’ı aradım. Kendime sormaktan korktuğum soruyu o bana soruverdi. “Nur’ cuğum, Kerem mi senden ayrılamıyor? Sen mi Kerem’den?” Yanıtı içinde gizli bir soruydu bu. Ve soru gayet isabetliydi. Tıpkı memeden ayırma günlerinde olduğu gibiydi hallerimiz. Yine kararlı ve tutarlı olmanın zor ama gerekli olduğu bir süreç gelip çatmıştı.
Farkındalık ve irade gösterme insanın tavrını değiştirebiliyor. O günden okula hazırlanırken Kerem ağlıyorsa onu kucağıma alıp, sarılıyor ve öpüp, detaylı olarak açıklama yapıyordum. Ben de daha kararlı ve tutarlı davrandıkça durum değişti. Anladım ki çocuğunuzu okula duygusal olarak ne kadar hazırlamış olsanız da sizden ayrılma anı geldiğinde durum değişebiliyor. Sorun baş gösterse bile, sizin kararlı olmanız, olayı dramatize etmeden güzel taraflarını ön plana çıkarmanız çok önemli. Okula gitme vaktinin çılgın ağlama sahnelerine dönüşmemesi tamamen sizin tavrınıza bağlı. Bu nedenle çocuğunuzdan önce kendinizi duygusal olarak hazırlamanızı öneriyorum. Galiba hazırlıksız yakalanan biz oluyoruz.

konuk_yazar_nur_eda_kasap

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Nur Eda Kasap Süslü

Anne İşi Çözümler kitabı yazarı

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir