Nasıl çocuklar yetiştiriyoruz?- Fatih Türkmenoğlu

1 Nisan 2016

Doğan Cüceloğlu’nun “Başarıya Götüren Aile” kitabını okudum geçen hafta. Yıllardır pozitif psikolojiyle ilgileniyorum, Doğan Hoca da birçok pozitif psikoloji yaklaşımını benimseyen bir biliminsanı. Kitabın neredeyse altını çizmediğim, kenarına not almadığım sayfası kalmadı. Özetle: Çocuğunuzun nasıl bir birey olacağı, kesinlikle sizin elinizde.
Gelişim psikologları aslında neredeyse son yüz yıldır bu soruya kafa yoruyorlar: Nature vs nurture, yani belirleyici olan genler, karakter, huy mu, yoksa içinde yaşanılan koşullar mı? Birçok uzman, her ikisinin de önemli olduğu görüşünde birleşiyor; Doğan Hoca da. Tabii ki her insanın bir kapasitesi, yatkın olduğu konular, sevdiği şeyler, onunla doğan, onu “o” yapan özellikleri var. Ancak, hayatla nasıl başa çıkacağı, gerçek anlamda nasıl bir yetişkin olacağı, sorumluluklarının ve kararlarının farkına varacağı, aldığı kararların sonuçlarına nadıl katlanacağı, iki ayağının üzerinde ne kadar sağlam duracağı hep öğrenilen şeyler. Maalesef bizim kültür, birçok hoş yönlerinin yanında, çocuğun sorumlu bir yetişkin olmasına pek olanak tanımıyor. Aslında yetişkin bedeninde doşaşan bizler, ne kadar yetişkiniz, bu da bir büyük soru işareti.
basariya-goturen-aile
– Koşma “annecim”, düşersin.
– Dersini çalıştın mı “babacım”?
– Aslında çok zeki, ama öğretmeniyle anlaşamadı.
– Çok çalıştı, sınavda soruları kaydırdı, istediğimiz bölüm olmadı…
Bu örneklerin onlarcası kitapta var; ben de yüzlerce ekleyebilirim. Çocuklarına “annecim-babacım” diye hitap edip, onları önce kimlik karmaşasına sürekleyen, sonra da aman başarılı olsunlar diye çabaladıkça yalpalayan, yalpaladıkça sağa sola çarpıp yuvarlanan ebeveynler…
Eğer siz kitap okumazsanız, çocuğunuz da okumayacak. Söylediğiniz her yalanı anlayacak, o da söyleyecek. Sizi çaba içinde görmezse, o da çabalamayacak. Sakın onun her kusurunu örtmeyin, her ortamda korumayın; buna alışacak. Onun yerine karar vermeyin, bu gidişle hayatının kontrol odasına hiçbir zaman oturamayacak. Annecim babacım demekten vazgeçin, anne baba olan sizsiniz, o sizin evladınız ve bir adı var. “Yavrum, canım, iki gözüm, ciğerim, herşeyim” deyin, bunlar bizim kültürümüzün insanın ruhunu sıcacık sarmalayan hitapları; ama annecim babacım değil.
Röportaj yaptığım bir çocuk psikoloğu, kendisine hasta olarak gelen her çocuğun ebeveynleriyle de bir seans yaptığını, neredeyse her vakada da asıl hastanın anne ve baba olduğunu söylemişti. Sıkı durun, çoğunlukla da yarı okumuş ama çok hırslı, orta üst sosyo ekonomik sınıfın anneleri. Hiç unutmadım, çünkü benim çevremde gözlemlediğim de aynen bu.
Uzun sözün kısası: Çocuklarımızın başarılı olmalarını istiyoruz. Hayaller kuruyoruz. Deniyoruz, çabalıyoruz, büyük paralar ve sonsuz emekler harcıyoruz. Öyle değil mi?
Bir dakika durun lütfen. Önce biraz rahatlayın. Çocuk herşeyden önce onu sürükleyen, zır zır durmadan emşr yağdırandan ziyade, mutlu anne baba görmek ister.
Sonra o çok sevimsiz ve lüzumsuz korumacı role bürünmeyin. Çocuğu korumak, kollamak ve hayatının her anını kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışmak başka şeyler. Onun olmasını istediğiniz yetişkin, karakterine ne kadar uygun, düşünün. Hayat hakkında sohbet edin. Tiyatroya, sinemaya, sergilere gidin; gördüklerinizi birlikte yorumlayın. Vaktinizi ve emeğinizi doğru yolda harcayın.
En son olarak da aynaya gidip kendinizi seyredin. Hayattaki bütün hayal kırıklıklarınızla, öfkeniz, nefretinizle barışın. Kendinizi sevin ve kendinizi geliştirmekle işe başlayın. Büyük bir çaba, ter, uzun bir koşudan bahsediyorum. Yüzde yüz yapabiliyor muyum, ben de pek bilemiyorum.
Ama yolun sonunda gerçekten çok parlak bir ışık görüyorum. Hem çocuğunuz hem de sizi ışıl ışıl parlatacak güçte bir ışık. Hadi!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir