Kaşifler ülkesi: Portekiz

1 Mart 2018

Hava sıcaklığı 15 dereceyi buldu mu, bize yollara dökülmek düşer! Bu sefer rotamız, Akdeniz kıyılarının Atlantik Okyanusu’yla buluştuğu yöne, Portekiz’e. Uçağımız Porto’ya indikten sonra ilk iş arabamızı teslim almak. Portekiz tren yolculukları açısından oldukça rahat ama bizim kafamızda arada küçük kasabalara uğrayarak Porto, Lizbon ve Duoro Vadisini gitmek var.

Kanallar ve köprüleriyle Aveiro
ilk durak Portekiz’in Venedik’i olarak anılan Aveiro. Burası, Porto’dan yaklaşık bir saat mesafede, kanallar üstüne kurulu köprüleriyle dikkate değer renkli bir kasaba. Moliceiros adı verilen gondolaya benzeyen tekneler, nehir üzerinde sizi keyifli turlara çıkarıyor. Teknelerin üzeri ise Averio’nun tarihinden esinlenerek çizilmiş parlak renkli resimlerle bezeli. Aveiro’yu biraz daha yakından tanımak için tuka-tuka mini treniyle de turlayabilirsiniz. Troncalhada Marine’in tuz tepeleri, Averio Müzesi ve üniversiteyi turunuzda görebilirsiniz. Geçmişi 15. yüzyıla dayanan St Dominic, gotik ve barok mimari çizgileri taşıyor. Gitmişken, deniz mahsülleriyle ünlü balık pazarının olduğu yere Praça do Peixe’e uğrayarak yılan balığıyla yapılan lezzetlerden tadabilirsiniz.

Kraliçelerin Hediyesi Obidos
Aveiro’dan Obidos’a ulaştığımızda konaklayacağımız tatlı köy evi bizi bekliyor. Sabah sessizliğini ise kuş sesleri ve Melis’in güneş geldi uyanalım sesi bozuyor. Avlumuzda hızlı ve keyifli bir kahvaltının ardından, bölgeyi tepeden tüm heybetliyle kucaklayan Obidos Kalesi’ni görmeye gidiyoruz.

Portekiz Kralı’nın 12. yüzyılda Emeviler’den aldığı Óbidos Kalesi, ilk kez kraliçeye düğün hediyesi olarak verilmiş. Óbidos’un mülkiyeti bundan sonra yüzyıllar boyunca kraliçeden kraliçeye geçmiş. Nakış gibi işlenmiş, iyi korunmuş bu Ortaçağ Kalesi’nin kapısının ardında, arnavut kaldırımlı güzel bir sokak olan Rua Direita var. Burası kısacık olsa da öyle renkli ki, her köşesinde duraklamak mümkün. Sokaktaki az katlı kapı ve camları, genelde sarı ve mavi boyalı beyaz binalar, tatlı kafeler, seramik ve el işi ürünler satan hediyelik eşya dükkanları ev sahipliği yapıyor. Gezinirken çikolatadan yapılmış bir bardakta içebileceğiniz kiraz likörü Ginjinha’yı da unutmamalı.

Sörfçüler Cenneti Peniche
Obidos’un yakınındayken sörfçüler cenneti olarak da bilinen balıkçı köyü Peniche’ye doğru uzanabilirsiniz. Etkileyici kiliselerin yanında Atlantik Okyanusu’na bakan sarı duvarlarıyla Peniche Kalesi’ne uğrayabilir, yemek molası vererek kömürde pişmiş sardalyanın tadına bakmadan geçmeyin. Tatlı düşkünü aileler ister tadımlık ister yolluk olarak, burada meşhur “Esses” adındaki bademli kurabiyelerden almak isteyebilir.

Masalsı Saraylara Doğru: Sintra
Portekiz’in masalsı köşelerinin başında Pena Sarayı yer alıyor demek yanlış olmaz. Ağaçların birbirine sarıldığı yoldan tepeye doğru tırmanırken canlı renkleriyle bize tepeden bakan saray “nerede kaldınız” diyor sanki. 19. yüzyılda yapılmış olmasına rağmen, Kuzey Afrika, Orta Çağ, hatta gotik mimari etkileri taşıyan yapı, tema parklarında miniklerin hayranlıkla baktıkları şatoların aslında bir nevi gerçeği. Dışının büyüsü, içine de yansımış, dolayısıyla geziniz ve fotoğraflarınız için iyi vakit ayırmayı ihmal etmemelisiniz.Doğa zenginliğiyle Pena Milli Parkı, ince işçiliğiyle hayran bırakan Palacio de Monserrate, dekoratif surlarla çevrili, gizli pasajlarla dolu bahçesiyle oldukça ilgi çekici olan Quinta da Regaleira Sarayı da gömek isteyeceğiniz yerlerden bazıları olabilir.

Yedi Tepeli Güzel, Lizbon
İstanbul’dan gelince buranın sıcak ve tanıdık gelmesi olası: Yedi tepeye kurulu şehir, nehir üstündeki köprüleriyle bize evdeymişiz hissi veriyor. Bir güzelliği de şehirde pek telaş yok.

Avrupa’nın en eski şehri Lizbon’da ilk ziyaretimiz Belem bölgesine. Padrão dos Descobrimentos yani Kaşifler Anıtı, Portekiz’in keşif çağından 33 önemli isimi bir arada görebileceğiniz yer. Tan’ın Magellan’ı Filipinler gezimizden hatırlaması bizi şaşırtıyor, kendisine Vasco da Gama’yı da anlatıyoruz, arkasından bir çok nasıl soruyor geliyor elbette. Bu fırsatlarla çocuklara dünyayı anlatmak hem onlar için hem de yetişkinler için çok keyifli.

Buradan kısa bir yürüyüşle ulaşacağınız Belém Kulesi ise 16. yüzyılda sahillerini yabancı saldırılardan korumak için bir kale olarak inşa edilmiş. UNESCO Dünya Mirası Listesi’den enfes mimarisini görmeniz gereken yapı Jerónimos Manastırı. Bu kadar gezinin üstüne Portekiz’in meşhur tatlısı muhallebili tart “pastais de belem” tatmak için uygun yerdesiniz.

28 Numaralı tramvayla Alfama bölgesini ziyaret etmek;burada tüm turistlerin takip ettiği bir rutin. Ancak bu tramvayın önündeki sırayı görünce benzer, bir tur yapan Hopon tram turunu da deneyebilirsiniz. Portekiz’de iç ve dış cephelerde kullanılan seramik azulejo şehire ayrı bir güzellik katıyor. Miradouro da Graca’da bir kahve molası, manzaranın tadına varmak için şart. Portas do Sol, Sao Jorge Kalesi, Sé de Lisboa, Pantheon gezi listenize eklemeniz gerekenlerden. Feira da Ladra bit pazarındaki bir tur atabilir ve Fado Müzesi’nde ailece Portekiz’in ünlü halk müziği hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Şehrin merkezi olan Baixa bölgesinden Santa Justo asansörüyle Bairo Alto bölgesine çıkmak da oldukça keyifli. 140 metre yükseklikte kayalıkların üzerindeki Avrupa’nın en batı noktasına olan Cabo de Roca ise şehrin oldukça yakınında.

Bağlara doğru: Douro
Dönüş yolumuza geçerken 1290’da kurulan, dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan, yüksek bir tepeye kurulu Coimbra Üniversitesi‘ni görmek için minik bir mola veriyoruz.

Buradan Port şarabının doğduğu topraklara, Douro Vadisi’ne devam ediyoruz. Taraçalar halinde kurulu bağlar, yeşil vadinin içinden kıvrılarak akan nehire eşlik ediyor. Siz de bizim gibi su üstünde gezmeye doyamıyorsanız, eskiden Port şarabı taşıyan Rabelo tekneleriyle bir gezintiye çıkabilirsiniz. Merkez olan Pinhao’dan trenle de çevre gezisi mümkün. Bağ evi ziyaretinizde farklı çeşitleriyle Port şarabı tadabilirsiniz. Mayalanması sırasında konyak katılması, bu şarabın tadındaki farklı tatlılığın nedeni.
Douro nehri Atlantik’e karışmak üzere Foz de Porto’ya ilerlerken biz de direksiyonu şehire çeviriyoruz. Vadi, Porto’ya yaklaşık sadece bir saatlik mesafede.
Dar sokaklar geniş meydan Aliados’a sizi ulaştırıyor, burada kule olarak gözünüze çarpan Clerigos Kilisesi, şehre şöyle bir tepeden bakmak isterseniz ideal. Harry Potter hayranı bir çocuğunuz varsa, yakınındaki Lello Kitapevi mutlaka duraklamanız gereken yer. J.K Rowling’in 90’lı yılların başında Porto’da Ingilizce öğretmenliği yaparken etkilendiği bu kitapevinin muhteşem merdivenleri sizi de büyüleyebilir.

Buradan şehrin iki katlı ikonik köprüsü Ponte Luís I köprüsünü geçmeye koyuluyoruz. Vila Nova de Gaia bölgesi ise şehrin panoramik manzarasına hakim bar ve restoranlarla dolu. Köprüyü geçerek arabayı park edince aşağı nehir kenarına inmek için 600 metrelik kısacık bir teleferik yolculuğu sizi bekliyor. Duoro’da gördüğünüz şarap evlerinin burada da tadım yapabileceğiniz tesisleri var. Nehirde güzel bir tur atabileceğiniz gibi siz de bizim gibi karşı kıyıya bu köprünün üstünden yürüyerek geçebilirsiniz.

Alışveriş için şehrin en hareketli caddelerinden biri olan Rua de Santa Catarina’ya gitmeli. Porto Katedrali, içiyle de dış mimarisiyle de etkileyici. Tavuskuşlarının ağaçların üstüne yerleştiği bahçesiyle Palacio de Cristal ise, şehire tepeden bakmak ve ailece çimenlere yayılmak için harika bir yer. Serralves Modern Sanat Müzesi de kendisi kadar etkileyici bahçelere sahip aklınızda olsun.

Portekiz’e özgü seramik işinin en güzel örneklerinden biri São Bento Garı’nda bulunan şehrin geçmişini anlatan tablolarda sergileniyor.

Sebze çorbası caldo verde, bir çeşit morina balığı olan bacalhau farklı sunum şekilleriyle hemen her yerde tadabileceğiniz lezzetler. Ülkenin klasik lezzetlerinden ızgara sardalya balığı ‘sardinhas assadas’, benim favorim.
Vakit daha uzun olsa ülkenin daha güneyine inmek plajları keşfetmek mümkün ama biz bunu bir başka tatil hayali olarak planlamaya başladık bile!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir